Kıyamet Gerçekliği
49.00 TL 99.00 TL
KUR’ÂN-I HAKÎM’de KIYAMET’e ve AHİR ZAMAN’a bakan pek çok âyetin cifirsel hesaplamalarını ele aldığımız, küçük bir kitapçık şeklinde fakat içeriği ve ele aldığı meseleleri gayet geniş olan bu önemli eserimizde ele alacağız.
KUR’ÂN-I HAKÎM’de KIYAMET’e ve AHİR ZAMAN’a bakan pek çok âyetin cifirsel hesaplamalarını ele aldığımız, küçük bir kitapçık şeklinde fakat içeriği ve ele aldığı meseleleri gayet geniş olan bu önemli eserimizde, ahirzamanda gerçekleşecek olan pek çok önemli dini meselelerden ve kıyamet alametlerinden kısa kısa özet parçalar halinde yalnız işaret etmek suretiyle bahsedeceğiz. Detaylarına girmeyeceğiz. Elbette ki, elde edilen bu cifirsel sonuçların kaynağı olan Kur’an bahri, burada kısaca ele aldığımız ve bahsettiğimizden çok daha fazlasını içerir ve buradaki yekûn, o bahrin ve okyanusun yalnızca küçücük bir damlası belki bir katresi hükmündedir. Bununla birlikte, diğer eserimin aksine, bu eserde sadece Büyük Kıyamet alametlerini EBCED ve CİFİR hesaplarına dayanarak ele almakla birlikte, Arapça Kur’ân ile Hadis metinlerinden de yararlanılarak; Kıyamet sürecinin omurgasını oluşturan "6 Büyük Kıyamet alameti" detaylarıyla açıklanmaya ve aydınlatılmaya çalışılmıştır.
Ayrıca, Kur’ândaki bazı âyetlerde Kıyamet Alametlerine ve bu alametlerin Gerçekliğine yapılan işaretlerin bir kısmını da ele aldığımız bu eserimizde, içinde bulunduğumuz ahir zamanın önemi ve kıyamet konusu ana temayı oluşturarak, açıklamaları da verilen detaylı cifirsel hesaplamalar yardımıyla vurgulanmaya çalışıldı. Özellikle, son zamanlarda çokça tartışılan Hz. Mehdi’nin gelişi ve Hz. İsa’nın ikinci gelişi gibi önemli meselelere farklı ve gerçekçi bir bakış açısıyla yeniden bakılarak konuyu abartmadan ve diğer kıyamet alametlerine de gerçekçi bir şekilde detaylı olarak değinilerek, belki de daha önceki hiçbir çalışmada değinilmemiş yönleriyle gerçekçi bir şekilde ele alınarak, kıyamet ve haşir konuları tahkiki bir şekilde isbatlanmaya çalışılmıştır.
1. BÖLÜM
ESRARENGİZ ÇİFTLİK EVİ
Tarih: 1980’li yıllar. Yer: İstanbul Sultançiftliği’nde terkedilmiş ıssız bir Köy Çiftliği.
Köyün hemen karşısında yer alan askeri bölgenin yakınındaki boş ve geniş arazide koyunlarını otlatan iki çoban, dinlenmek üzere çiftlik evinin kapısını hafifçe aralayarak içeriye girdiler. Yağmur başlamak üzereydi ve koyunlarını terkedilmiş çiftliğin ağılına bir süre doluşturduktan sonra yağmur kesilene kadar bir süre çiftlik evinde dinlenmek niyetindeydiler. Hava serinlemişti ve içerisine girdikleri çiftlik evi uzunca bir süredir terkedilmiş, virane bir haldeydi. Zaman zaman, bu virane ev bölgedeki başıboş dolaşan sarhoşların ve bir evi olmayan sokak serserilerinin ve bir de koyunlarını otlatmak için buraya dinlenmeye gelen çobanların uğrak mekanı olmuştu. Evin içerisi, oldukça sessiz ve ürkütücüydü. Özellikle soğuş kış gecelerinde, zifiri karanlıkta bu durum daha da garip ve korkutucu bir hal alıyordu. Çobanlardan biri kapı önünde ısınmak için ateş yaktı ve koruluktaki kırık odunlardan getirerek ateşi harladı. Diğer arkadaşı ise, evin içerisini bir süre incelemek üzere içeriye girdi.
Yaşlı çoban, kırık döşeme tahtalarının üzerinde ilerliyordu ki, birden ayağı kaydı ve döşeme tahtası ile birlikte ayağı yaklaşık 2 metre derinliğinde gizli bir mahzene açılan bir boşlukta asılı kalmıştı. İçerideki gürültüyü duyan diğer arakadaşı ise, hemen ona doğru yönelmişti ki, her ikisi de tarihin en gizemli objelerinin esrarengiz hikayesine açılan devasa bir gediğe takıldıklarını o an için fark etmemişlerdi. Mahzene inen çoban, gözlerine inanamadı. Çünkü, en köşede sanki çok büyük bir özenle yerleştirilmiş olan büyükçe ve işlemeli bir ahşap sandık, üzerinde koca bir kilit asılı vaziyette duruyordu. Hemen sandığa doğru bir hamle yapan iki çoban bir süre kilidi açmak ve sandığın içerisinde ne olduğunu görmek için mücadele ettiler fakat nafile başaramadılar. Bunun üzerine, diğer çobanın aklına parlak bir fikir geldi. Yakındaki köyden bir balta bulup getirecekti ve sandığı parçalayarak açacaklardı. Ne var ki, diğer çoban etrafın aşırı derecede karanlık olmasından da etkilenerek oldukça ürkmüştü ve bu işe bulaşmak istemiyordu. Ona göre en iyisi bu uğursuz yerden çekip gitmekti. Çünkü, bu sandığın içindeki her neyse birileri tarafından konulmuştu, yani yeri biliniyordu ve başlarına iş açabilirdi. Üstelik çiftlik evinin bulunduğu alan, yakın bir zaman önce askeri bölgenin içerisine dahil edilmişti. Diğer çoban ona aldırış etmeden yakındaki köyden bir baltayı kapıp geldi ve sandığa doğru sert bir darbe indirdi. Zaten eskimiş olan ve çürümeye yüz tutmuş olan sandık bir anda parçalandı. Fakat ne ilginçtir ki, umdukları gibi içerisinden bir hazine veya mücevherler çıkmamıştı. Sadece bir tomar parşömen şeklinde sarılmış, çeşitli yerleri işaretlerle gösteren bilinmeyen bir dille yazılmış haritalar ve bir adet çok eski olduğu belli olan bir kitap çıkmıştı.
Bu ürünü Arkadaşlarınla Paylaş: