Mevtadan Mektup Var: Sanal Cinayet
33.99 TL
"O zeki, çalışkan ve mütevazi bir kişiydi. Her şey o iki kişinin gelmesiyle başladı. Bir anda hayatı kabusa döndü ama yılmadı onlardan. Korkmadı da. Onlar hedef seçtikleri bu kişiyi çirkin emellerine alet edemeyeceklerini anlayınca; akıl almaz tuzaklar kurarak onun cezaevine düşmesine sebep oldular.
Onun cezaevine düşmesi; o iki kişinin sorunlarının başlangıcı olacaktı. Herşey cezaevinde düşünüldü. Ölüm oyunu ustaca planlndı ve uygulandı. Şeytanla bile ekip halinde çalısalardı, onun kadar mükemmel bir ölüm planı hazırlayamazlardı. O, elini kana bulamadı. O, kiralık katil de tutmadı, o sadece aklını kullandı."
Onun cezaevine düşmesi; o iki kişinin sorunlarının başlangıcı olacaktı. Herşey cezaevinde düşünüldü. Ölüm oyunu ustaca planlndı ve uygulandı. Şeytanla bile ekip halinde çalısalardı, onun kadar mükemmel bir ölüm planı hazırlayamazlardı. O, elini kana bulamadı. O, kiralık katil de tutmadı, o sadece aklını kullandı." Okumayı, yazmayı, araştırmayı ve eleştirmeyi seven birisi olarak bende edebiyat dünyasında varlığımı hissettirmek amacındayım. Çünkü kalemime ve hayal gücüme güveniyorum. Amatör bir ruhla çıktığım bu meşakkatli yolda ilerleyebilmek için önüme çıkan tüm engelleri aşabilecek güce ve kabiliyete sahip olduğuma inanıyorum.
***
Ofisinin penceresinden İstanbul Boğazını seyrediyordu. “Hayali bile cihana değer” dedikleri İstanbul’u seyretmek bile güzeldi. Göklere uzanan minareleri süzdü önce. Topkapı sarayının muhteşem duruşuna baktı. İstanbul’un iki yakasını birbirine bağlayan o muhteşem Boğaz Köprüsü’ne, boğazın etrafında sıra sıra yükselen villalara dalmıştı gözleri. Boğaz Köprüsü’nün altından büyük yolcu ve yük gemileri yüklerini yüklenmiş, bir gelin güzelliğinde süzülen mavi sularda yol alıyorlardı. Martılar, bahara “merhaba” dercesine grup grup olmuşlar, denize anî hareketlerle pike yapıp balık avlıyorlardı. Ötüşmeleri gemilerin çıkardığı kulak tırmalayan düdük sesleri arasında kayboluyordu.
Yedi tepe üzerinde kurulmuş güzel İstanbul uğruna nice kanlar dökülmüştü. İstanbul’a sahip olmak, dünyaya hâkim olmak demekti. İki kıtayı birbirine bağlayan dünyanın en güzel şehrine sahip olmak istiyordu herkes.
İstanbul’un tarihçesini defalarca okumuştu. O, tam anlamıyla bir İstanbul aşığıydı. Nasıl âşık olmasın ki; o öyle bir şehirdi ki; bu şehir üzerinden dünya tam tamına beş yüz yıl boyunca yönetilmişti.
Göğsünde birleştirdiği kollarını yana saldı. Gözleri bir an duvarda asılı duran saate takıldı. Saat, mesainin bittiğini gösteriyordu..
Bu ürünü Arkadaşlarınla Paylaş: