Goca Meryem
4.99 TL
Birileri Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda savaşıp tutsak olurken, şehit olurken bazı azınlıklar ve ağa takımı geride kalıp mal mülk edinme peşindedirler. Devlet yönetimindeki adamlarının desteğiyle Ağalar halkın elindeki toprağa zorla el koyar. El koydukları yetmezmiş gibi halkı adeta köle gibi ezer, sömürür; önüne çıkan her engeli yok ederler. Fakat Goca Meryem gibi bir kadın çıkar ve kendiliğinden oluşan hareketin başına geçerek kanlı bir başkaldırı gerçekleştirir. Sonrasında İsmet İnönü desteğiyle Ziraat Bankası kredi verir ve toprak reformu yapılır. Bu yönüyle bu öykü ülkemizde yaşanmış benzeri olmayan bir öyküdür.
Zulme rağmen romantizmi elden bırakmayan, aşklarını koruyan insan öykülerini kırk kaynak kişinin anlatımına bağlı olarak gerçek kahraman ve yer adlarıyla yazılmış bir anı romandır Goca Meryem.
Köy Ak dağın eteklerinde, küçük bir ovanın kıyısında duran tatlı iki tepeciğe yaslanmıştı. Ovalarında ahlat armutları, güz rengine boyanmış meyvesiz ağaçlar, küçücük dağ elmaları, asırlık cevizler toprak damlı evleri saklıyordu.
Köy iki yakası bir araya gelmemiş, zar zor geçinen yoksul elli altı haneden oluşuyordu. Her evin az çok keçisi, koyunu; uysal öküzleri, inekleri vardı.
1924 yılında Cumhuriyetle birlikte Çörten köyü Muğla’dan alınıp Burdur iline katıldı. Bu nedenle Muğlalı birkaç toprak sahibi topraklarını satıp gitme kararı aldı. Bu teklif üzerine birkaç kurnaz köylü toprak sahiplerine:
“Bekleyin biz aramızda görüşüp kararı size bildireceğiz,”dediler. Bir araya gelen Muhtar Karaca, Habip ve Gök Şakir, oturmuş bu konuyu tartışıyorlardı:
“Taşlayıverelim gitsinler. Bu zamanda kim para bulmuş da toprak satın alacak. Satamazlar. Satamadığı toprağı ne yapacaklar? Gelip ekebilecekler mi? Sanmıyorum. Çekip gidecekler, öyle değil mi?” dedi Gök Şakir.
Habip:
“Taşlayalım vallahi, taşlandığı yere bir daha adımlarını atamazlar.”
“Arkadaşlar bu insanlarla yıllarca tarla komşuluğu yapmışız, birbirimizin lokmalarını yemişiz, sonra babaları da baba dostlarıdır. Ayıp olmaz mı köyden kuduz köpek kovar gibi bu insanları taşlamak!”
Gök Şakir:
“Ayıp diyorsun, ama toprak alacak para mı var?”
“Olduğu kadar veririz, gerisini harman kalkımından sonra deriz, olmadı taksit taksit öderiz. Adamların başka bir seçeneği görünmüyor gibi; kabul etmeyip de ne yapacaklar!”
“İşte başka seçenekleri olmadığı için taşlayacağız ya, taşlayalım gitsinler!” deyip ısrarını sürdürdü Gök Şakir.
“Hadi o zaman gazamız mübarek olsun!”dedi onun silah arkadaşı Habip. Zaten Gök Şakir ne derse ona uyardı. Çünkü seferberlikte yaralanıp düştüğünde kendisini omzuna alıp cephe gerisine taşıyıp kurtaran Gök Şakir’di. Ona bir can borcu vardı. O yüzden, o gün bu gün hep aynı sibekten işerlerdi.
Karaca ne de olsa muhtardı. Bu işe karışmak istemiyordu. Gök Şakir ile Habip, birkaç köylüyü yanlarına aldı. Eli taş tutan ne kadar çoluk çocuk varsa topladılar. Muğlalı toprak sahipleri, Karapınar’ın önünde köylülerden gelecek haberi bekliyordu. Köylüler, gizlendikleri yerden onları taşa tuttular. Her bir yandan yağmur gibi taş yağıyordu. Toprak sahipleri neye uğradıklarını anlayamadılar.
“Anam, yandım! Canını seven kaçsın!”
“Hadi atla!
“Tak tuk”
Muğlalılar kaçarken ayakları kıçlarına yapışıyordu.
Bu ürünü Arkadaşlarınla Paylaş: